HoşGörü



Hepimizin hikayesi başka. Gün geçtikçe eskilere yenileri eklenen olaylar zincirinden ibaret hayatımız. Aynı anadan dünyaya gelmediğimiz gibi aynı vukuatlara da tabi değiliz. Benzerliklerimiz bile apayrı. Fıtrat ve hilkat üzerine yola çıkışlarımız. Davranışlarımız tabiatımızın eseri. Hikayelerimizi farklı kılan da tam olarak karşımıza çıkarılana verdiğimiz tepki. Tercübelerimiz, başkalarının tecrübelerine olan şahitliğimiz tepkilerimizi farklı kılar. Aynı olayın her insan tarafından farklı algılanmasının sebebi budur. Aynı düşünmemiz, aynı davranmamız, aynı hissetmemiz beklenemez. Kimimiz gözlerini ışığa kapatarak kendini mağaraya zincirlerken; kimimiz zincirlerini kırıp taassuptan kurtulmayı tercih eder. Birinin diğerine üstünlüğü yoktur. Karanlıkta olan içini görür, ışığa koşan dünyayı. Kimin ne ile beslendiğini faniler bilemez. İnsan özünde olanı hayatına geçirir. Tahammülle yıllarca özünü yoğurur, şekillendirir, pişirir. Ancak tekamül aşamasında özünün lezzetine varır. Her varlık bir diğerine raptolunmuş olsa da kimse tam manasıyla bir diğerine göre şekillenemez. Özünü kaybeden kendini kaybeder. Yaş alan insana değişim zordur, fakat gelişmenin yaşı yoktur. Gelişim ise kabul görülmekle olur. Hoşgörü tam olarak burada devreye girer. İnsan hoşgörüldüğünün yanına koşar. Beni ben olarak kabul edeni arar. Beni bende olanlarla beğeneni ister. İçindeki güzellikleri keşfedene, her türlü koşulda beraber olmayı isteyene kendini açar. Eksiklerini değil, kaynaklarını görenle; pasif yanlarına değil aktif yanlarına odaklananla olmak ister. Hoşgörüldükçe hoş olur, gelişir. Tatlı sözün yılana etkisi misali. Sözlerini önemseyen, davranışlarını onaylayan, en önemlisi sevildiğini hissettiği yerde insan kendine yer açar. Kendine olan güvenini, özünü kaybetmemek uğruna.

Popüler Yayınlar